Küresel Isınmanın Korkunç Yanı ve COVID-19

“Değişen referans noktaları sendromu” hızlı bir şekilde iklim kaosuna alışabileceğimiz anlamına geliyor. İnsanlar küresel ısınmanın etkileri kötüleştiğinde harekete geçecek diye bir inanç var. Fakat değişen referans noktaları ve yüksek adaptasyon kabiliyetimiz yüzünden her yeni felaket, yeni normalimiz oluyor.

Haber: David Roberts

Çeviri: S. Sena Akkoç

Küresel ısınmayı takip ettiğim süre boyunca iklim savunucuları belirli bir inancı paylaştı: İnsanlar küresel ısınmanın etkileri gerçekten kötüleştiğinde harekete geçecek.

Bu etki belki yıkıcı bir kasırga, sıcak hava dalgası veya sel olacak. Belki de aynı anda birden fazla felaket olacak. Ancak bir noktada sorunun şiddeti belirginleşecek, şüpheleri ya da tereddütleri ortadan kaldıracak ve bir eylem dalgası yaratacak.

Bu açıdan bakıldığında hesaplaşma anının geç gelmesi korkutucu bir olasılık. İklim değişikliği etkilerinde bir gecikme süresi var ve şu an hissedilen etkiler onlarca yıl önce yayılmış olan gazlara kadar uzanıyor. İşler yeterince kötüleştiğinde, daha birçok yıkıcı ve geri dönüşü olmayan değişiklik geçmiş emisyonlar tarafından pişiriliyor olacak. Zamanında uyanmayabiliriz.

Bu gerçekten korkutucu bir olasılık. Ancak daha da korkutucu bir ihtimal daha var ve birçok yönden daha olası: Hiçbir zaman gerçekten uyanmıyoruz.

Hesaplaşma anı gelmiyor. Atmosfer gittikçe daha istikrarsız hale geliyor ama bu hiçbir zaman belirli bir neslin dikkatini çekecek kadar hızlı ve dramatik şekilde gerçekleşmiyor. Böylece atmosferdeki değişimler arka planda kalmış bir gürültü olmaya devam ediyor.

Gençlik iklim hareketi eylemlerine devam ediyor, gelişmiş ülkelerin bazıları (yetersiz) eylemlere yöneliyor ve sonuç olarak tüm siyasi partiler sorunu en azından kabul etmek zorunda kalıyor. Ancak gerekli küresel yanıt asla gelmiyor, yavaş ve yetersiz adımlar atarak sonsuz bir acı çekmeye devam ediyoruz.

Popüler iklim değişikliği kitabı The Uninhabitable Earth (Yaşanılamaz Dünya)’ün yazarı David Wallace-Wells, bu olasılığı geçen yıl Avustralya’daki yangınlar sırasında The New York Magazine’deki yazısında ele aldı. Yüz milyonlarca dönümü yakıp kül eden ve bir milyardan fazla hayvan öldüren yangınların bir uyarı olacağını düşünebiliriz. Ancak Wallace-Wells, “tam iki aydır hayal bile edilemeyecek korkunç bir felaket yayılıyor ve dünyanın geri kalanı neredeyse hiç aldırış etmiyor” dedi.

Belki de dünyanın dört bir yanından yükselen alarm sinyalleri ile iklim kaosu, yeni normalimiz olacak. Belki gelir eşitsizliği, siyasal bozulmalar ve ardışık ölümcül virüs dalgaları yeni normalimiz olacak. Ve belki de bütün bunlara alışacağız.

İnsanlar genellikle kaybettiklerimizi hatırlamıyor veya kaybettiklerinin eski haline getirilmesini talep etmiyor. Aksine, şu anda sahip olduklarımıza uyum sağlıyoruz.

Sosyoloji ve psikolojide geliştirilen kavramlar neden uyum sağladığımızı ve neden bu uyumun hızlanarak iç içe geçen krizlerin çağında tehlikeli olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. İklim değişikliği ile mücadele, salgın hastalıklar ya da bir dizi modern küresel sorunla mücadele etmek sadece yaşamımız boyunca değil, nesiller boyunca nelerin kaybedildiğine dikkat çekmek anlamına geliyor.

Referans Noktalarının Değişmesi Bir tür Kuşaklar Arası Hafıza Kaybı

 1995 yılında balık bilimci Daniel Pauly, Trends in Ecology & Evolution dergisinde “Anekdotlar ve balıkçılıkta değişen referans noktaları sendromu” başlıklı tek sayfalık bir makale yayımladı. Yazı özgün deneyler, sayılar veya denklemler içermese de konu üzerine en çok alıntı yapılan ve tartışılan yazı oldu.

Scripps Oşinografi Enstitüsü’nden Profesör Jeremy Jackson ve New York Üniversitesi’nden çevre çalışmaları profesörü Jennifer Jacquet, “Pauly’nin aklında bilim öncesi anekdotlardan bilimsel verilere geçiş hakkında bir şey vardı, ancak değişen referans noktaları kavramının diğer bağlamlarda da inanılmaz derecede verimli olduğu kanıtlandı ve bu kavram ekoloji alanında devrimci oldu” dedi. Değişen referans noktaları, daha sonra film yapımcısı Randy Olsen tarafından 2002’de LA Times gazetesinde halka tanıtıldı ve o zamandan beri popüler bir tartışma konusu oldu.

Peki değişen referans noktaları nelerdir? Diyelim ki 100 yıl boyunca bir bölgede nesli tükenene kadar avlanan bir balık tür var. Belirli bir nesil balıkçılar, belirli bir bolluk seviyesinin bilincinde. Bu balıkçılar emekli olduğunda, bolluk seviyesi daha düşük oluyor. Onlardan sonra gelen kuşağa göre azalan seviye yeni normal, yani yeni referans noktası. Yeni nesil, önceki neslin normallik seviyesini nadiren biliyor ve önceki normal, kendi deneyiminden daha az ilgisini çekiyor.

Böylece her yeni nesil referans noktasını aşağıya çekiyor. Sonuç olarak balıkçılar köklerinden bozulmuş bir ekosistemde çalışıyorlar, ancak kendileri bunu görmüyor. Çünkü kendi referans noktaları zaten düşük bir düzeye ayarlanmıştı.

Zamanla, balık soyu tükenir (ki bu muazzam acı bir kayıp) ancak hiçbir balıkçı tam olarak bolluktan ıssızlığa geçiş yaşamıyor. Hiçbir nesil kaybın bütünlüğünü deneyimlemiyor. Kayıplar zamanla parçalar halinde yaşanıyor ve hiçbir parça önleyici eylemi teşvik edecek kadar büyük değil. Balıkların soyu tükendiğinde balıkçılar bunu zar zor fark ediyorlar çünkü artık o balığa değer vermiyorlar.

Pauly, referans noktalarını değiştirmek için yaptığı TED konuşmasında “Çok bol olan bir hayvan, önce nadir hale geliyor sonra tükeniyor” dedi. “Yani bol hayvan kaybetmiyorsunuz. Her zaman nadir hayvanları kaybedersiniz. Bu nedenle kayıplar büyük bir zarar olarak algılanmıyor.”

Aynı olaya bazen “nesiller arası hafıza kaybı” yani her neslin daha önce gelenleri göz ardı etme ve kendi doğa deneyimini normal olarak karşılaştırma eğilimi de deniyor.

Imperial College London’dan araştırmacılar, 2009 yılında “avcıların Gabon’daki iki köyde avlarının tür popülasyonlarındaki değişim algılarından, İngiltere’nin kırsal bir köyündeki 50 katılımcının kuş popülasyonu trendlerini algılamasına” bir dizi vaka çalışmasını inceledi. “Genç nesillerin geçmiş biyolojik koşulların farkında olmayışından kaynaklı bilgi yok oluşunun gerçekleştiği yerlerde” nesiller arası hafıza kaybı kanıtları buldular.

İklim değişikliği üzerinden aynı şeyi daha büyük ölçekte görmek kolay. Çok az insan kaç sıcak yaz gününün ebeveynlerinin veya büyükanne ve büyükbabalarının nesli için normal olduğunu biliyor? Son araştırmalar “aşırı sıcak yazların” 50 yıl öncesine göre 200 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Bunu biliyor muydunuz? Ya da hissediyor musunuz?

Sadece kuşaktan kuşağa da unutmuyoruz. The Imperial College araştırmacıları aynı zamanda başka bir değişen referans noktaları sendromunun varlığını da gösterdi: “Bireylerin kendi deneyimlerini unutmasıyla bilginin kaybolduğu” kişisel hafıza kaybı.

Bireyler de Nesiller gibi Ekolojik Kaybı Unutuyor

Görülene göre, bireyler yaşamları boyunca nesillerin yaptığını yapıyorlar ve periyodik olarak eski referans noktalarını sıfırlayıp ve yeni temel çizgilerine adapte oluyorlar.

Carnegie Mellon’dan ekonomi ve psikoloji profesörü George Loewenstein, “Zaman içinde sürekli değişen koşullara, yavaş yavaş kötüleşiyor olsalar bile, uyum sağlama eğiliminde olduğumuzu gösteren birçok araştırma var” dedi ve Londra’daki Blitz’i (II.Dünya Savaşı sırasında bombaların aylarca Londra’ya düşüşü) ve İntifada’yı (Filistin’in İsrail terörüne karşı ayaklanması) örnek gösterdi.

“Risk sabit kaldığında korku zamanla azalmaya meyillidir. Riske sadece bir süre yanıt verebilirsiniz. Durum ne kadar kötü olursa olsun korku bir süre sonra arka plana çekiliyor.”

Loewenstein, büyük olayların ya da “öğretici anların” bizi ani bir şokla büyük değişiklikler yapmaya yönlendirebileceğini ancak bu etkinin “sadece geçici bir an” olacağını söyledi ve ekledi: “Korku ortadan kalktığında önlem alma isteği de ortadan kalktı.”

Önemli kişisel anların etkisi bile çabucak kayboluyor. Harvard’dan psikolog Daniel Gilbert tarafından ünlendirilen modern psikolojideki en önemli bulgulardan biri, inanılmaz derecede sağlam bir “psikolojik bağışıklık sistemine” sahip olduğumuz.

İyi ya da kötü büyük olayların mutluluğumuz üzerindeki etkisini önemli ölçüde abartma eğilimindeyiz. Bir aile üyesinin ölümünün bizi kalıcı olarak daha mutsuz edeceğini veya piyangoyu kazanmanın bizi kalıcı olarak daha mutlu edeceğini düşünüyoruz. Psikologlar ise aslında hızla kişisel mutluluk dengemize geri döndüğümüzü buldu. Bir bacağını kaybeden bir asker veya eve güvenli bir şekilde dönen bir asker, genellikle bir veya iki yıl sonra, hemen hemen bu olaylardan önce oldukları kadar mutlu oluyor. Buna “hedonik uyum” deniyor.

Duygusal olarak uyum gösterdiğimiz gibi bilişsel olarak da uyum gösteriyoruz. Daha önce ne olduğunu unutuyoruz; olanları düşünmüyoruz. Sadece son deneyimlerimiz, normallik anlayışımız olan referans noktalarını tanımlama konusunda öne çıkıyor.

Unutmaya ya da sıfırlamaya direnmek, bunun farkında olanlar için bile neredeyse imkansız. 2013 yılında yazar JB MacKinnon, nesillerin tükenmesi sorunu ve Amerikalıların zar zor farkında olduğu doğanın yok oluşu hakkında “The Once and Future World” adlı bir kitap yayımladı.

MacKinnon, “Doğal dünyadan kaybolan şeyler hakkında birkaç yıl boyunca kitap yazmış olmama rağmen bunları kafamda tutamıyorum. Zihnimi yenilemek için geri dönüp tekrar tekrar okumam gerekiyor. Bu sayede doğal dünyaya gittiğimde, ‘burada eksik olan şeyler var’ diye düşünüyorum. Yoksa sadece ‘Ne güzel bir gün’ diyeceğim” dedi ve sordu: “Demek istediğim, 10 yıl önceki kahve fiyatını kim hatırlıyor?

İnsanlar Dünyayı Son Deneyimlerinin Merceğinden Görüyor

UC-Davis çevre ekonomisti Frances Moore, hava koşullarında kısa süreli dikkat çekme olgusunu test etmenin akıllıca bir yolunu düşündü.

Olağandışı sıcaklıklar, bireyler tarafından olağandışı olarak deneyimlenmeden önce kaç kez tekrarlanmalı? Olağandışı sıcaklıklar ne kadar süre sonra göze çarpmaz? Moore ve meslektaşları bunu öğrenmek için Twitter’a baktılar. Geçen yıl yayınladıkları bir çalışmada sıra dışı sıcak veya soğuk hava olaylarını, hava durumu hakkındaki sohbetlerle ilişkilendirmek için Twitter’ın büyük ABD veri tabanını analiz ettiler. Bu şekilde sıcaklık anormalliklerinin “dikkat çekiciliğini” takip etmeye çalıştılar.

Moore, “Çılgınca bir şey olur ve sonra aynı şey gelecek yıl da olur. İnsanlar ‘bu iki çılgın şeyi’ fark edebilirler. Sonra tekrar olmaya başlayınca insanlar ‘sanırım bu artık pek dikkate değer değil’ diye düşünüyor” dedi. Böylece hava durumu hakkında tweet’ler de azalıyor.

Bu etki ne kadar hızlı hayatımıza yerleşiyor? Çalışmaya göre, normal şartlar için referans noktası, iki ila sekiz yıl önceki hava durumlarına dayanıyor.

Moore, “Normalleştirme ya da referansa bağımlılık güçlü bir olgu. Rasyonel davranış değil” dedi.

Çalışmanın iklim değişikliği açısından şu anlama geliyor: “Halk tarafından fark edilen ısınma, normallik seviyesinin hızla değişmesi nedeniyle, 21. yüzyılda açıkça ayırt edilemeyecek.”

Bunu sindirmeye çalışın. Atmosfer sıcaklıkları, insan zaman ölçeğinde değil de jeolojik bir zaman ölçeğinde, hızla değişiyor. Yine de algısal veya duygusal olarak belirgin olmayacak kadar yavaş değişiyorlar. Daha açık söylemek gerekirse: Halk, bu ısınmayı asla fark edemeyebilir.

Tek bir ülkede sosyal medyaya dayalı araştırma yapmanın bariz kısıtlamaları var. Moore, diğer yerlerdeki hava koşulları veya göze çarpma süresi olabileceği konusunda tahminlerde bulunuyor.

Halkın fırtınaların artan yoğunluğunu veya sel sıklığını veya mahsul arızalarının düzenliliğini asla fark etmemesi olası olabilir. Ancak bu fenomen hızla değişebilir, nadiren iki ila sekiz yıl önceki koşullardan dramatik olarak farklı olacak kadar hızlı değişir.

İnsanların duygusal ve bilişsel olarak dikkatini çeken deneyimler, ekolojik sistemlerde uzun vadeli değişiklikler yapmak için çok yetersiz. Güney Florida’da düzenli su baskınları önceki nesiller için akıl almaz bir şeyken şu an normal hale geldi. Şu anda bize akıl almaz gelen bir şey, örneğin tehlikeli sıcaklıklar nedeniyle yılın birkaç haftası Güneybatı ABD’nin büyük kıyılarında evde kalma kararları, bu zamanlar geldiğinde bize o kadar da korkunç gelmeyecek.

Ayak uyduruyoruz ve bunun önüne geçemiyoruz. Ekolojik değişimin sıradan Amerikalıların bilincine girmesini beklersek, sonsuza kadar bekleyebiliriz.

Değişen Referans Noktaları Diğer Sosyal Problemler İçin de Geçerli

Referans noktalarını değiştirmeyi düşündüğünüzde, bunların sadece ekolojide değil, her yerde olduğunu görmeye başlarsınız.

Trump, yılların başkanlık davranış normlarını şaşırtıcı bir hızda pervasızca bozup attı. Ancak basının ve halkın Trump’tan önceki temellere dayanan kayıtları değerlendirmesi inanılmaz derecede zor oldu. Bu yüzden insanlar “Ya Obama bunu yapsaydı? Neden ahlaki ve politik temellerimizi bu kadar çabuk değiştirdik” diye sormaya başladı.

ABD benzer şekilde üniversite mezunlarının yüksek borç, pahalı konut ve ağır iş beklentilerinin korkunç dünyasına girecekleri gerçeğini normalleştirmekle meşgul. Savaş sonrası aile destekli güvenilir bir iş ve emeklilik ile orta sınıf bir yaşam beklentisi de tarihe karışmış olabilir.

Değişen referans noktaları, sendikaların sürekli erozyonu, polisin askerleşmesi ve ABD siyasetine karanlık para akışında da açıkça görüyor. Birazdan tartışacağımız gibi, değişim COVID-19 ile olan deneyimimizde bile görülebilir.

Bugün yaşayan Amerikalıların nesli için Trump, politik çıkmazlar ve hızla ısınan bir gezegen normal oldu. Bu durumda insanlar daha iyi bir şey beklemek ve talep etmek için nasıl ikna olabilirler?

Değişen Referans Noktaları ve Kişisel Hafıza Kaybı ile Nasıl Mücadele Edilir?

İnsanların hızla uyum sağlama eğilimi, gelişmiş bilişsel ve duygusal sistemimizin bir parçası. Ancak geçmişi önemseme ve hatırlama yeteneğimiz de kültür tarafından şekillendiriliyor.

Yerli Hawai kültürüne bakan JB MacKinnon, “Toplumlarında, İngilizce’de adı bile verilmemiş türlerle sosyal ilişki kurması için görevlendirilmiş bireyler vardı” dedi. Kuzey Amerika’nın yerli kültürleri, kaybedilenleri ortaya çıkarmaya yardımcı olabilecek muazzam miktarda birikmiş bilgi taşıyor.

Bu tür bir tarihsel bilinç, yani iyi bir ata olmanın getirdiği yükümlülüklerin farkındalığı azaldı. Modern tüketici kapitalizmi de bu geçmişi silip, herkesi bir sonraki maddi arzuyu tatmin etmenin tek görüş olduğu şimdiki zamana kilitlemek için tasarlanmış olabilir.

Gazeteciliğin ve sanatın lenslerini geriye çekmesi ve daha zengin bir tarihsel perspektif oluşturmaya çalışması çözümlerden biri. Gazeteci John Sutter’in Baseline 2020 projesi, bunu yapmak için iddialı bir girişim. Sutter ve ekibi, dünya çapında iklim değişikliğine karşı savunmasız olan dört bölge seçtiler: Alaska, Utah, Porto Riko ve Marshall Adaları. 2050’ye kadar her beş yılda bir, bu bölgelerde yaşayan insanların karşılaştığı değişiklikleri belgeleyecekler. (Bu çalışma, Michael Apted’in aynı İngiliz grubunu her yedi yılda bir kontrol eden “Up” belgesellerinden örnek alındı.)

Sutter, “Değişim herhangi bir anda görünmez” dedi. Bilim insanlarının genellikle yıllar veya 10 yıllar süren çalışmalar yaptığını, ancak “bu yaklaşımın gazetecilikte olmadığını” belirtti. Uzak bakış açılarını almak, değişen koşulları duygusal olarak daha etkili ve belirgin hale getirmenin bir yolu.

Sanatçı Jonathon Keats da benzer bir bakış açısıyla, Tahoe Gölü’nün 1000 yılını göstermek için özel bir kamera tasarladı. Keats, bu kameraya “bir tür bilişsel protez, kendimizi bu uzak gelecek perspektifinden görebilmemizi sağlayan bir mekanizma” dedi. 1996 yılında Stewart Brand tarafından kurulan The Long New Foundation, uzun vadeli düşünmeyi teşvik eden seminerler düzenliyor.

MacKinnon, “Kültür, eğer dikkat edilirlerse, değişen veya daha uzun süren şeylerin bilgisine dayanacak” dedi.

Bu sadece düşüşü belgelemekle ilgili değil. Uzun vadeli zaferler de oldu: Yoksullukta azalma, eğitimli genç kızların sayısında artış, hava kirliliğinde düşüş… Bunlar da biz farkında olmadan art arda ve sıklıkla gelişiyor. Referans noktalarımızı yukarı doğru ayarlıyoruz ve zaman içinde önemli zaferler olabileceğini fark etmiyoruz. Bu zaferleri daha görünür yapmak, düşüşün kaçınılmaz olmadığını göstermeye yardımcı olabilir.

Liderliğin ve Duyarlı Bir Yönetimin Yerini Hiçbir Şey Tutamaz

Referans noktalarını sabit tutmak yalnızca sıradan insanlara düşmüyor. İnsanlar bu konularda, diğer birçok konuda olduğu gibi, işaretleri liderlerinden alıyor. Uzak tarihi incelemek ve anlamak, önceki nesillerin deneyimlerini ve gelecek nesillerin refahını göz önünde bulundurarak, ileri görüşlülükle kararlar vermek liderlerin yapması gereken şeyler.

Referans noktalarının kaymasını engellemenin en güvenilir yolu, halkın değerlerini ve isteklerini siyaset yoluyla hukuka ve uygulamaya dönüştürmek. Referans noktaları, kolektif irade eylemleriyle sabit tutulamazlar; sosyal altyapıya bağlanmaları gerekiyor.

Ne yazık ki, ABD siyaseti konuya neredeyse tamamen tepkisiz hale geldi, bu da kayan temellerimizi iyileştirmek yerine sağlamlaştırıyor. Bir krizi kriz olarak görmenin önemli bir parçası, faillik duygusu. Ancak Amerikalılar giderek artan bir şekilde ulusal politikaları şekillendirme yetkilerinin olmadığını hissediyorlar.

Moore, olumsuz değişiklikler “yapabileceğiniz hiçbir şey olmadığını düşünüyorsanız daha hızlı normalleştirilir” dedi. “Koronavirüs ile olan biten bu olabilir; hükümet hiçbir şey yapmadığı için insanlar kolektif düzeyde fail olduklarını hissetmiyorlar. Bu yüzden tepkileri ‘iyi de benim de hayatımı yaşamam lazım’ demek oluyor.”

Ayrıca, uzun süre endişeli hissetmek yorucu bir durum. Loewenstein, “Adaptasyon ve tükenmişliğin kombinasyonu, virüse cevap verme yeteneğimiz açısından bu noktada kesinlikle ölümcül” dedi.

Ya Amerikalılar kendilerini günde binlerce koronavirüs ölümüne uyarlarsa? Yazar Charlie Warzel’in yakın zamanda bir köşe yazısında belirttiği gibi, insanların silah şiddeti karşısında hissettikleri uyuşukluktan farklı bir şey değil: “Trajediyi hangi ölçekte değerlendireceğimizden hatta belki de değerlendirebileceğimizden emin değilim, buna alışıyoruz.”

Biyoçeşitlilik kaybı, ormansızlaşma ve iklim değişikliği pandemiyi daha yaygın hale getirebilir. Amerikalıların, serbestçe dolaşabildiği zamanları unuttuğunu hayal etmek zor değil. Düzenli enfeksiyon ve ölüm dalgaları olmadığında toplum içinde olmak sürekli düşük seviyeli kaygılar taşımak anlamına gelmiyordu.

MacKinnon, “Eğer zoonotik pandemiler devam ederse, o zaman ‘Zoom’da görüşürüz’ diyeceğiz. Referans noktamız, insanların pandemi kelimesini duymadan hayatlarını sürdürdüğü zamanları hatırlamadığımız noktaya kayabilir” dedi.

Uyum sağlama, başa çıkma, geçmişte kalmama konusundaki olağanüstü kabiliyetimiz evrim tarihimizde çok faydalı oldu. Ancak bunlar, dikkatimizi kaybettiklerimize odaklamamızı zorlaştırıyor ve bu nedenle kayıpları gidermek için çabalamayı da zorlaşıyor.

Daha fazla felakete doğru ilerlerken yavaş yavaş daha sıcak, daha kaotik ve daha tehlikeli bir dünya bizim için normal hale geliyor.

Kaynak: https://www.iklimhaber.org/kuresel-isinmanin-en-korkunc-yani-ve-covid-19/

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir